Daha uygun görüntü kalitesi için cihazınızı yan çeviriniz.
Sayfaları çevirmek için sayfa köşelerine tıklayabilir ya da çekebilirsiniz.
 

FELSEFEYE ŞİİR

ALİ CAN GÜÇLÜ

 

 

 

 

  

Felsefeye Şiir / Ali Can GÜÇLÜ

 

Görseller:

Derya Güçlü
Aybars İnceoğlu
İnanç Gezen
Arzu Aybat Yaşar
Bahadır Yıldız
Suat Önal
Selma Hekim
Ali Can Güçlü

Müzikler:

Taylan Öner
Ali Can Güçlü

Web Dizayn:

Cevdet Aksaç

Kapak Fotoğrafı:

Arzu Aybat Yaşar

Kapak Düzenleme:

Cansu Yalnız

FELSEFEYE ŞİİR

ALİ CAN GÜÇLÜ

 

 

 

 

 

 

 

İyi insanlara..        

10

Sade

Bu ne sadelik çiçek hanım,
Bu ne güzellik!
Çay bardağının dibindeki azıcık suyla mı yaşar
Işığa şevkle uzanırsın? 

Yanında bir yaşlı duvar
Sen ona genç, nazik arkadaş
Mutluluğubilmez-bizi
Utandırırsın.

11

12

Öz 

Yatar
En dipte
Öyle eşsiz
Öyle zengin
İnsan gibi kanlı canlı
İyisiyle kötüsüyle.
İçi kararmış bir akıntı kaplıdır.
Bir de pis bir pus.
Yatar
İçimizde
Bilmeyiz
Özleriz
13

14

Güle Güle

Bu kadar güzel şey söyledim sana
Hepsi de doğrudur.
Ama yalnız güzel şeyler söyleyip
Seni iyiliğe mahkum edecek de değilim
Yanlışlarınla da
Kusurlarınla da
Henüz yapmadığın
                         hatalarınla da...

Kendine iyi bak oralarda

15

16

Üzerlik

Her şey yaşıyor, yaşlanıyor...
4 yıl sonra geldim Darende'ye
Doğduğum küçük Anadolu kasabasının
Yeşil mahallesine.
Kayalar ev
Yollar asfalt olmuş
Ben de yaşlanmışım ya
Benden çok değişmiş mahalle.
Eskisi gibi sağlıklı değil.
Yeni binalar garip
Yeni insanlar içinde...

Doğduğum ev hâlâ eskisi gibi.
Salondaki nazarlığın bir kaç üzerliği düşmüş,
Duvardaki halılar biraz daha soluk,
Ahşap kapılar tastamam aynı.
                       Bizden daha yavaş yaşlanıyor demek kapılar.
Dedem artık yakından da görmüyor
Zar zor duyduğu kelimelerle anlamaya çalışıyor olan biteni.
Bir ceviz ağacı vardı aşağı bahçede
Tırmanır dururduk
Alt dalları budanmış onun da
Çıkılmıyor artık.
                        İlk şimdi yedim cevizlerinden, eylülde olurmuş
                        Pek güzellermiş.

17

 

Yeni fidanlar var bir de
Buradaki yaşamın yeni izleri
Tozlu erik,
                iğde,
                  kayısı,
                          dut...
Güzel güzel ağaçlar.
Bir de fidan gibi çocuklar
En küçüklerden yeğenim Ali burada sadece
Çok yakıştı yıllarca nasıl da eğlendiğimiz bahçemize
Günde üç sefer girip çimdiğimiz harığa...
Artık onun çocuk kahkahaları duyuluyor
Bizim yerimize.

Bir kayısı bir de erik ağacı var
Burada benden eskidirler.
Bir de söğütler belki annemlerin de çocukluğuna şahittir
Onların hafızası olmak isterdim
               Neler hissederdim?
               Çocukluğunu görsem dayımın... annemin...
               Tüm düşüncelerim değişir miydi hayatla ilgili?

Ana babasının çocukluğu yok olmuş son nesiliz

Zamanın yıkıcılığına böylesi saplanan ilk nesil.

 

18

  

İnsanın kökünün olması güzel şey
Zayıf da olsa can verir
Hani kimya dersinde bağlar vardı
          -En kuvvetlisi hangisiydi hatırlamıyorum-
Ama kan bağı muhakkak hepsinden de güçlüdür

           Seçmeden tanırsın
           Zordur: sevmeye zorlarsın

Her çocuğun geniş ailesi olsa o yüzden -özgür, sevgi dolu-
Her dayısıyla ayrı muhabbeti olur
Kuzenleri olsa büyük, onların çocukları olsa
Kuzenleri olsa küçük, kardeş gibi
Onları izlese büyürlerken.
Amcası olsa, teyzesi olsa...

İlişkilerden başka neyimiz var?

 

19

20

Büyüme 

O
Za-
man-
dan beri..
çok'şey'değişti

Fırtınalar
Depremler
Güzel günler
Güzel insanlar
Yeni mutluluklar
Büyük mutsuzluklar
Bir türlü anlayamayışlar
Hiç bir anlam veremeyişler


Yeni

Hepsi çok yeniler

Bir çocuk böyle büyürmüş

21

22

Akış

Yenilgilerin ardı sessizlik
Kalbinin atışını mı dinlersin?
Düşüncelerin akışını mı?

Sessizliğin ardı
Karmaşa
Sessizliğin ardı
Kargaşa
Başlangıcın verdiği huzuru mu
Kayıpların çığlıklarını mı duyarsın?

Duyar yola düşersin
Bilmediğin yola mı gidersin?
Yolduğun izlerine mi?

Yollar upuzun
Yollar sonsuz
En derinine mi dalar
En yücesine mi çıkarsın?

Sonsuzluk bilinmez bir oyun
Gözünü kapatır mı gidersin?
Karanlıkta mı?

23

24

Büyüdün

Ne kadar büyüdün
gördün mü?
Hiç geçmez zannederdin zaman
Geçti

Bir nakış gibi ince ince işledin yıllardır
Çalıştın didindin ter döktün 
Heyecanlandın dert ettin keder ettin
Kavga ettin

Büyüdün

 

 

 

 

 

 

                                                (...devam )

25

 

Büyüdün ama hala mı hissetmez kumsal,
43 numara olmuş ayakların!
Mayıstayız,
Çiçeklenmiş filizler.
Yaz geldi gelecek,
Ne güzel kulaç atacaksın,
Bilmeyecek deniz.
İçine çekeceksin,
Yaylalarında,
Nemli, serin,
Temiz havayı
                 derin derin
Gökyüzü anlamayacak.

26

 

hala
küçük kalacaksın
hep
aciz

27

28

Barıştığım Duygularım

bir fikir
bir söz
yıldırımlar çarpıyor
huysuz bacaklarımız
uzaklara bakışımız
payımız bu...
dostum...
savaştığım anlarım.

sen mi önceydin
ben mi?
hangisi daha güzel
hangisi çok özel
çocukluğum...
yarıştığım anılarım.

huysuzluk bir yapışkan serseri gibi
çöktü üstüme
bir cambaz tellerinin
bir oyunbaz gözlerimin üzerinde
ne savaşlarım ne yarışlarım
düşer mi
silinmez ki
barıştığım duygularım.

29

30

Gökyüzü ile Sohbet

İlk yıldız dedi ki
Kötü günlerde karanlıktaki ışığım
Bana bak.
Buradayım.
Öyle çeşitli öyle çoktu ki duygular
Binyıllardır insanların en sadık dostlarından olan yıldızlar birer birer çıkmaya başladılar gökyüzüne
Sevinince bana bakın gülümseyin dedi samanyolu
Yolunu kaybedersen buradayım dedi kuzey yıldızı
Özlemişsen onun da baktığı yıldızım dedi diğeri
Heyecanlandıysan burada duruyorum bin yıllardır dedi öteki
Sinirliysen ne kadar uzağım sana biliyor musun?
Mutluysan kırmızıyım
Karamsarsan hiç kımıldamam
Üşüdüysen sıcağım
Yanıyorsan ateşlerde,
                              soğuyacağım...

 

                                                                                                            (...devam )

31

 

Ay göründü
Kocaman ve yıldızlara göre çok parlaktı
Dedi ki bak bu kadar bir ışık bile yolunu aydınlatmaya yeter
Işık
Bazen gözleri kör de eder

Yıldız gibi kaydı
Gitti, karıştırıp

Güneş geldi ışıttı
Kazı, ördeği, kelebeği...Ve tilkiyi...ve kurdu...
Ve bir sırtlanı ışıttı
Bir ağacı kurutan sarmaşığı
Akbabayı, yılanı
Ama güvercini
Bir uçurumda filizlenen ağacı
Bir karahindibağı ışıttı

Gör diye geldim
dedi
Gideceğim

32

 

Git dedim
Git
Yıldızlar gelsin
Ay bize yeter.

33

34

Yalnızın Türküsü 

Erken ölmek isterim 
Duyulmasin sesim
Bilinmesin ismim
Ben görülmeden uzaklaşmak isterim

Sessiz yorgun ayaklarım var benim 
Bu kısacık, daracık yolda gider gider gelirim
İzlenmesin izlerim
Dillenmesin hatıram benim

Bir gülüş attım aydınlığa demin
Bir bilge adamın sözlerini bile söyledim 
Yankısı olmadı hiç birinin
Sızısını içime çekerim her demin

Bu sınırsız boşluklar hep bize
Üç mü beş mi saydıklari kimse
Bir omuz versek dostlar biz bize
Bu güneş bu yıldızlar kimin?

35

36

Aşığın Şarkısı

Sana sarilmak ne güzel şey sevgilim
Bakışlarınla ısınmak ne güzel
İçimi okşayan sevgin
Sanki yumuşacık bir yatak
Hiç kalkmak istemediğim

Seni hissetmek sevgilim
Derinliklerinde olmak ne güzel
Bana dokunan ellerin
En büyük sanat
Sesin en güzel şarkı
Kızarmış yanakların rengarenk bir resim
Hiç vazgeçemediğim
Bana sarıl sevdiğim
Ben şimdi de, sonra da sana hasretim

Bana dokun
Tamamlansın bedenim

37

38

Orman

Yollara düşsem
Bilinmeyen bir mutluluğa
Kirin ve pasın
                ve kalabalıkların ötesine
Bir ormana gitsem
Yemyeşil uçsuz bucaksız bir ormana
Ormanın serinliğinde bir koca ağacın dibine çöksem
Çimenin nemine
Toprağın kokusuna karışsam
Uzansam
Gerinsem...
Bir çiçeğe aşık olsam
Dokunsam
Renklerine karışsam
Bir tırtılın sırtında yol alsam sakin ve sessiz
Bir sincapla fındığımı paylaşsam

Ah
Bir de
O orman
Sen olsan

39

40

Tanımlar

"Bir kaç asır önceydi. O kadar çok şey bulunmuştu ki; "her şey"in bulunacağını düşündü insan. Hiç bir şey cevapsız kalmayacaktı. Her şeyin tanınması, tanımlanması an meselesiydi. Aydınlandığını düşündü insan.
Yanıldı..."

Kulağa çok masum gelen hatta karizmatik bir katilden bahsedeceğim. Onun kadar sakin ve ustaca öldüren biri daha olmuş mudur? En kestirmeden ölüm iki kelimeye sığdırılmak değil midir?

Doğada tanımlanıp da özgür kalabilmiş tek bir şeyin bile kalmadığını görmenizi isterim.
Toprak, demir ve su
Aşk ve sanat
Seks ve haz
Hayvanlar ve insanlar
Kadınlar ve erkekler

Tüm bunların kullanım değerinden arındığı ulvi duygular nerede?

Duygularımızı - inancımızı arayalım.

 

                                                                                                            (...devam )

41

 

Toprak nedir? Bize bitkiler ormanlar verendir.
Bize! Bizim için!
İçinde çürüdüğümüzdür.
Bizim! Bizim için!
Toprak ana nerede? Toprak anayı arayalım.

Aşk nedir? Sen anlatana kadar hissettiklerin. Hissettirdiklerin. Anlattıktan sonra cansız kelimeler, fotoğraflar...
Sanat nedir? Hepsi. Açıklanmayanlar da. Açıkladıktan sonra renkler, çizgiler...

Hayvanları ve insanları kanlı canlı robotlar haline getirmek, kalıplar halinde sıralara yerleştirmek, planlarımızdan birisi değildi kuşkusuz. Öğrenmek, tanımak, sorunlarımıza çözümler bulmak, daha rahat yaşamak istedik. Amacımız daha iyi daha mutlu olmaktı. Ama ancak ola ola sosyologların istatistiği olabildik.
İnekler, kediler ve biz,
Belirli durumlarda belirli hareket eden
Ayaklı istatistikleriz.

42

 

Seks yapmak için ihtiyacımız olan şey de doğru yere, doğru anda, yeterince basınç uygulamak değildi. Kronometre ve sayıların ya da cetvel ve mazuraların oyuncağı olmak istemedik belki ama nasıl olduysa böyle ruhsuz mühendislik terimleri olabildik. Birlikte çarpan iki kalp olamadık.

Her şeye rağmen bazı insanlar kendilerine duygusal diyorlar. Bense -farkında olmasalar bile- çoğunlukla bu tanımlanmışlıktan, bu katılıktan bunalan, bu mücadelenin içinde ama bundan yılan, buna katlanamayan insanlar görüyorum. Keşke gerçekten duygusal olsak! Hele ki kadınlar! Ayak tırnaklarından saç uçlarındaki kırıklara kadar tanımlanmış başka bir yaratık var mıdır?
Kadınların ruhlarını öldürdüğümüz bir çağda yaşıyoruz.
Erkekler de elbet aldı paylarını;
Kendilerini sevemeyen kadınların, kendilerini sever gibi yapan erkekleri sevmeye çalıştığı bir çağdan bahsediyorum.

 

                                                                                                            (...devam )

 

43

 

Size kısaca kuantum mekaniğinden bahsedeceğim.
Bilimin, yani en yetkin tanımlayıcının, "tanımlama işinin" hayatın sihrini nasıl yok edebildiğini gördüğü bir durumdan bahsedeceğim.
Çok küçük "şey"lerin dünyasından; bir elektronun sihrinden ve bu sihrin eriyişinden bahsedeceğim.

Elektron taşa benzer bir maddedir. Bir yerden bir yere taşınabilir ya da fırlatılabilir. Taşı attığınızda, tanımlanabilir, önceden tahmin edilebilir bir şekilde hareket eder. Nereye nasıl gideceğini bilirsiniz:
Bu yüzden taş sizin oyuncağınızdır!
Ama elektron farklıdır. Onu attığınızda bir taş gibi değil, adeta bir sıvı gibi hareket eder. Mucizevi bir dalga yaratır. Denizde gördüklerinizden! Bu bilimsel olarak hiç de anlaşılabilir bir şey değildir. Bir sihirdir. Ne zaman ki bunu anlamaya, bildiğiniz kalıplara sığdırmaya çalışırsınız; ölçüm yapmaya, elektronu takip etmeye çalışırsınız; elektron o zaman sihrini bırakır, karakter değiştirir; taş olur. Bir taş nasıl hareket ediyorsa öyle hareket eder. Öyle düz, öyle olağan, öyle sıradan... Neyseki üzerindeki gözler gittiğinde, ölçümler sona erdiğinde, sihrini hemen geri yüklenir. Dalga olur.
Taşlaşmaz.

44

 

Hala sihrini koruyan şeylere öykünmek gerek.
Uzayın derinliklerine öykünmek örneğin.

Uzayın derinlikleri hâlâ özgürdür.
Henüz ayak basılmamış bir adaya öykünmek gerek.
Ayak basılmamış adalar sürprizlerle doludur.
Ya da tanımlanmaya isyan eden bir elektrona öykünmek gerek.

 

Yaşamak, bir yerde, taşlaşmamak değil midir?

45

46

Hayat Tanrısı

Hayat tanrısı
Her canla yeniden başlatır
Mücadeleyi

Binlerce yıl geçmiş
Hala bir yaşında yürür
İki yaşında ancak konuşur
Üç yaşında ilk yalanımızı söyleriz

Hayat tanrısı dalga geçer.
İyiyi kötüyü
Doğruyu yanlışı
Tekrar buldurur
Hiç işi yok gibi

Daha onsekizine gelmeden sonsuz aşkı buldum sanar herkes
Hiç değişmemecesine

Hala kölelik başlayınca anlar
Yirmilerinde.
Bir masal değildir, şakası yok.
Aynı yalanlardır kandığı otuzunda
Aynı hatalardır yaptığı.

Altmışında
"Nerede o eski günler"dir.
Hep aynı.                                                                                    (...devam )

 

 

 

 

47

 

Sıkılır sevmezsin bazen
Fakat hayat tanrısı zalimdir
Onu sevmezsen

Tutunamayanları
Buruşturur atar
Yerine hemen yenisi gelir kurar hayallerini
Hiç var olmamış gibi dolar yerleri.
Sanki tek bir güzel söz söylememiş,
                                     tek bir iyilik yapmamışlar gibi

Yenileceğini bile bile mücadele ettirir,
Didinir durur
Kaybolursun.
Nerede tüm o eski insanlar?
Nerede deden, nerede onun babası
Nerede arkadaşları
Aşık oldukları

De ki üç-beş kişi kalmış dünden bugüne.
Hepsi o.

 

48

 

İşte bir tanrı sizlere.
Hayat tanrısı.
Doymak bilmez narsist bir insan gibidir.
Sanki hayat tanrısı hayallerimizden, mücadelemizden beslenir.
Semrilir de semrilir.

49

50

Sınırlar

Farklılıklar ancak nokta nokta örülür
Sınırlar yalnız uzaktan görülür.

51

52

Umut

Sevgi güzeldir
Alın terini alır da
Hayaller verir
…ve sevgi güzeldir
Vardır
Her uğraşın altında 

Ama sevgi güzel midir?
Olmayacak şeylere inandırır insanı!

Sevenin
umudu
bitmez.

53

54

Anı

Anılar ne kadar canlı değil mi?
Sen değiştikçe onlar da değişiyorlar.

55
56

Renk

Eğer tek bir renk olsaydı
Renk diye bir "şey"
Olmazdı

57

58

Öğüt

Sarsılmaz inançlarımız
Her seferinde insanlıktan çıkaran bizi
Kafası karışıktan faşist
Kuşku duyandan diktatör olmaz mesela
Kuşku duyulmayacak bir şey var mı dünyada?
"İdeal"i bilenden(!) uzak dur yalnız
Yalnız kalmak pahasına

59

60

Öte

Nazım hala yaşıyordur belki 
Ruhu vardır, buradadır
Geziniyordur aramızda.
Duyuyordur övgülerimizi.
Belki de iyilerin cenneti 
                          bu dünyadaki övgüleri duymaktır öldükten sonra

Sadece kötüler yok oluyordur
Ve yokluktur cehennem
Kim bilir?

61

62

Tanım

Görev bilinciyle yapılan, ya da hiç bir şey yapmamaya alternatif olarak yapılan şeyler...

63

64

Bir Kişilik Aşk

Uyutmuyor
Uyandırmıyor gündüzleri düşlerden
Yangın ama yakmıyor
Üşütüyor
Bir boğulma hali
Bir sessizlik
...

Boşlukbırakmıyorhiç
ki
Kaçasın

Yok'sun

Başka bir hayatın mı var?
Bilmez
Derdine mi düştün?
Sormaz
Yaparsın!
Görmez
Yapmasan...
Hissetmez
Bile

Bir aşka iki kişi gerek

65

66

Sevgi

Sevgi sanki insanın içinde, kontrol edilebilir olmayan, vücudun kendi kendine sentezlediği ve gitgide biriken bir "şey".
Sanırım sevgi, insanın varoluşsal bir birleşeni.
Mesela kan, damarların içinde akar
Kalp atar
Göz görür, kulak duyar...
Sevgi ise bir yerlerde, bir şekilde sürekli birikir.
Bir süre sonra bedene sığmaz,
Bedeni terketmek, "diğeriyle" bütünleşmek ister.
Bu yüzden vücut sevmeye su gibi ihtiyaç duyar
İnsanları
          hayvanları, bitkileri...
                   kimisi işini, kimisi sanatı...
                                     inandığını, aşkı-sevdayı...

 

                                                                                                            (...devam )




67

 

Ama sevgi en büyük akışını insan sevgisinde bulur. Belki de bir tek insan sevgisidir, tüm yollarını açan sevginin.
İki sevgi rastlaştığında, nihayet, sevgi vücudu terkeder.
Bu ya bir rezonans halidir.
Ya da ısınan suyun kaynaması hali...
Büyük bir genlikte
Başka bir evrede...

Bir ağacın, toprağa yayılan tüm köklerinden aldığı suyu mucizevi bir şekilde metrelerce yukarı taşıması gibi, tüm vücudun sevgisi o bağ oluşur oluşmaz büyük bir güçle ve yine mucizevi bir şekilde -ortaya çıkan yeni şey'e- taşınıp verilir.
Bu belki de hayatla kurduğumuz en gerçek bağdır: Bizi diğeriyle bütünleyebilen bir bağ...
İşte bu yüzden karşılıklı sevgi kadar büyük bir bağ yoktur ve olamaz.
Büyük adanmışlıklar,
                        büyük aşklar
                                    büyük efsaneler
                                                       bize hep bunu söyler.


68

 

Sevginin vücuda dolduğu ve taşmaya başladığı o hal bireyin yok olup, yalnız biz'in var olduğu haldir.

 

Sevgi; çoğunlukla ve en az ikidir.
Bu yüzden sevginin en kesin belirtisi
Bir'in diz çökmesidir.
Diz çökmemiş insan, sevmemiştir.

69

70

Hız

Rengin ve güzelliklerin dünyasında,
Bir haz denizinde,
              müthiş bir hızla,
                      hiçbir şeyi kaçırmamacasına yaşıyoruz.
Aynı sokakta hem doğunun hem batının en güzel yemeklerini yiyor
Aynı gün en eğlenceli dizileri, en önemli maçları izliyor
En güzel kıyafetleri birbiri ardına değiştiriyoruz.
Ama geri çekiliyor her şey. Birdenbire!
Bu denli hızlı giderken geçtiğimiz sokakları göremiyoruz. Varmaya çalıştığımız nokta ise... "yok". 
Hiçbir şeye derinleşemediğimizden sevinçlerimiz de mutluluğumuz da
puslu ve eksik. 
Histerik bir kaçma isteği...

...

Değeri en iyi yokluğunda anlaşılıyor.
"Emek" , onu attığımız yerden bize üzgünce gülümsüyor.
Çünkü insan en çok 'kendinden-olan'ı 
Hayatı da;
              hayata karışabildiği kadar seviyor
71

72

Sorgu

Belki hayat niye var bilemezsin
Ama ideal ol diye değil
O kesin.

***

Sıkıldım.
Günahlarımdan, ayıplardan, hatalarımdan, kusurlardan
Bitmeyen bir sorgulama mı dünya?
Umursamam hiç birini derdim ya
Yanından geçmesen arkandan kovalıyor
Sığ, gelenekçi, gaddar dünya.

Sinir bozucu bir ikiyüzlülük bu insandaki
Hani farketmesen,
Bilmesen,
Normali kusursuz, ara sıra hata veriyor sanırsın.

 

                                                                                                            (...devam )

73

 

Oysa bir günah tanımlıyor
Kendinden pek emin!
Sonra her gün günah işleyip
Her gün af dileniyor

"Ayıp" diyor
Durmadan ayıp edip
Durmadan kendini ayıplıyor

Hata diyor
Hata yapıp
Hiç üşenmemecesine
Kılıf buluyor
Her se-fe-rin-de

74

 

Oysa hiç gerek yok
Çok daha kolay olur hayat
Utanmasak kendimizden
İyimizle de tabi
ama
Kötümüzle de
Varolabilsek.
Dürüstçe
İçten
Kabul edebilsek.

75

76

Söz

Tabancadan çıkan kurşun gibidir
                                                   düşünülmemiş sözler
Hele de "olağan"a uydu mu
Üç-beş onay aldı mı
Geri almak zordur;
Yaralı bedenden çıkarmak gerekir.

Ölmediyse belki iyileşir.

77

78

Dışarıdan 

"İnsanımızın bilmediği çilesidir."
Bedeller ödeniyor
Sırf yaşamaya!
Hiçbir şey bedava değil oralarda
Ne hava ne su.
Ancak uzaktan görünür.
Güzelleştirildiğince güzel kentlerden
İzin verdiğimizce güzel kalan İstanbul'a baktığında.


                                                                           Budapeşte 2016
79

80

Tanım

Oltaya takılan balıklar gibi sadece rakamla ifade edilen,
İsimsiz,
Sankisadecebizimiçinhayatçokdeğerliymişdeonlarınikitanecanıolduğuiçinbuseferlikölselerdeolurmuş gibi hissettirilen insanlar.

81

82

Kış 

Muktedir renksizliğinde

Sıcacık, kıpkırmızı kanlarını -toprağa bile değil- bir sokak kaldırımının eğiminden mazgallara veren masum bedenler kadar kuru ve soğuk

İnanamamanın suskunluğunda
Bir umut katili

Bu kış
                                                                         (2015)

83

84

Batıya 

Hayret
Nasıl sürebiliyor bu acılar yıllarca hiç değişmemecesine?
Nasıl bir kin bu
                        gözlerinizi bağlayan 
                        ve hiç değişmiyorsunuz? Siz.
Nasıl anlamlandırılabilinir
Nasıl nedenlere boğulabilir
                        bir tankın çocukları öldürmesi?
 
                                                                                                        (2015)
85

86

Distopya 

nerede yaşıyoruz biz? bu olanlar ne? bunlar kim? ne doğru? ne gerçek? biraz önce çocukçasına gülen ben miydim? herkes kaçmak istiyor. ben de istiyorum. başka toprağa gitmek değil sadece olduğum yerde bu ilüzyonun dışına kaçmak istiyorum.

sadece olduğum yerde bu ilüzyonun dışına kaçmak istiyorum!

konuşamıyorum. sözlerim bitti. enerjiden bir kapı olmalı bir yerlerde. 5. boyut, 8. boyut 10..11. buralarda bir yerde. çıkalım bitsin. kim kapattı bizi buraya? biz neden burdayız? neresi burası? gerçek mi? iyi mi kötü mü doğru mu yanlış mı? biraz önce çocukçasına gülen ben miydim!

bi iyi bi kötü bi iyi bi kötü kötü kötü kötü kötü

boğuluyorum: birisi bu acıları istifleyebilir mi lütfen?
 
                                                                                          (2015)
87

88

İnsan

Diyelim uzaya gittiniz
Çok uzaklarındasınız dünyanın;
Kanatlanır yine bir çiçeğin yaprakları kadar masum kelebek
Özlersiniz
Heybetlidir dağlar
Özlersiniz
Şırıl şırıl çağlar balığın, yosunun ocağı nehir
Özlersiniz
Her biri ayrı güzel bakar kedilerin
Özlersiniz
Bir ormanı
Dar geçitleri
Güneşin dünyaya doğuşunu özlersiniz

Peki insanı?

Diyelim siz özlediniz.
Bir kelebek özleyecek midir insanı?
Bir dağ
Bir nehir
Bir kedi
Dar geçitler, ormanlar...
Güneşin dünyaya doğuşu özleyecek midir?

 

 

89

90

Tanım

Kendisi hiç değişmeyen, hatta değişmedimbenfetişisti insanların başkalarını bu kadar rahat değiştirebilecekleri inancı.

91

92

Kötü 

Güzel sözler söylemiş Türkali 60'larda, Y. Kemal 70'lerde, Nesin 80'lerde
Ama bu ince ince işlenmiş kötülük yok mu içimize?
Ne güzel insanların, ne güzel sözlerini piç eder de
Bir insan ömrüne yetişemez iyilik.
93

94

Kendinle

İnsan bazen sevilmeye öyle muhtaç kalır ki
Daha önce dedikleri çöp olur

İnsan bazen öyle yalnızlaşır
Ne kin tuttu, atar gider

Bazen öyle üzülür
Şefkat dolar

Öyle acır
             canı
Unutur

95

96

Aşk Acısı 

Aşk acısı çekebilecek kadar iyiyiz çok şükür.
97

98

Utanmadan

Yanlış anlaşılmasın
Kahkahalarımız varsa
Böyle bir dünyada
ve böyle günlerde

Ağlamayı da gülmeyi de bildiğimizden
Utanmadan

99

100

Sonbahar 

Güz geldi
Yapraklar dökülüyor

O gitti, bu gitti, şu gitti
Çıplak kaldı yeşilce dallar

Bir daha yeşerir
Yeşerir ya
ha gayret
Şu kışı atlatmak gerek.


101

102

Gidiş

Korkularımızı aldık yanımıza
Acaba'lı yalnızlığımıza dokunduk
Karamsar bakışlarımızı yüklendik
Olur olmaz çözümlere sarıldık 

Ama olurdu ama olmazdı
Olmadı

 

103

104

Aşığın Son Günü

Beni sevdiğin geliyor aklıma
Hem de senin
Beni
Bir dağın tepesine koşmak istiyorum
Çılgın bir nehrin tersine yüzmek
En zor şey sevilmek
Mucize desen
Olur
Sevmediğinde yeniğim sana
Kendime yeniğim 
Belki bir imkansızlığa yenik
...Ama suskun kalmak en zoru
Sen cevap verecekken sormamak
Sen gülecekken söylememek...
Ve zaman böyle hiç geçmiyor
Biçimli dudakların
Bebekten yüzün asılıyor yelkovana
Tik tak tik tak!
Tik tak...
Saniyeler boşa dönüyor

105

106

Kedi 

Siz kediler de hep böyle dertlilerin şefkatinden yararlanırsınız.
107

108

Tanım 

Tutunamayanlar: Buruşturulmuş ama atılmamış mendillerin öyküsü.
109

110

Yokluk 

Bazen bir kişi -arkadaşın olsun, sevdiğin olsun, ya da ailenden biri- öyle etki eder ki insana; yokluğu, bazen küçük, bazen büyük bir karanlığa dönüşür içinde.
O'ndan sonraki; tüm başarılar, tüm iyi fikirler, neşeli anlar, komik espriler önemsizleşmezler belki ama bu karanlık çöker üzerilerine.
"Onunla" ya da "onun için" o kadar dağılmıştır ki bedenine,
ondan tamamen ayrık bir mana bulmak imkansızlaşır.
Hep eksiktir bir şey.
Gitsen gidemez kalsan kalamaz bir nokta!
Tanımlanması, çözümlenmesi, yerinin belirlenmesi neredeyse imkansız bir nokta.
Zaman, sen, o, hayat ve diğerleri etkindir ya; nasıl, ne şekilde, bilinmez.
Bunlar değiştikçe -ancak- grileşir, kaybolur karanlık.
Ama ne sen "o hız"la değişebilirsin, ne o, ne hayat, ne diğerleri...
Zamansa yavaşlar aksi gibi.

Direnmeyi öğrenirsin. Tekrar ve tekrar.
111

112

Yokluk II

Bazen, içinde beslediğin, içinde büyüttüğün gibi olanı güzel.
Anlarca aynı tonda,
                       aynı parlaklıkta.
Her istediğinde seninle olan;
                        ağaçlar gibi, -ne bileyim- kuşlar gibi, roman kahramanları gibi.
Gerçekliğin lekelerinden arınık.
Duvarsız, sınırsız, cesur.

Neyin eksikse
                onu tamamlayan.

113

114

Mutsuz

Arada kalmışsınız sayın bayan
Bir yanda özgürlüğünüz
Bir yanda kökleriniz
Arada kalmışsınız
En mükemmeli bilir
Kendinizi eksik görürsünüz

Mutsuzluğunuz sayın bayan
(Hep merak ediyorum)
Bu sıkışmışlığınızdan mı?
Yoksa çocukluğunuzdan mı yadigar?

Kayıtsızlığınız peki
Mutsuzluğunuzdan mı?

115

116

Kaçak


Kaybedeceğini düşündü mü
Kaybetmiş gibi yaşardı,
Kaçak yaşardı,
Oyunun devamını silip atardı.

Kötü olanı seçer,
Sonuçlarını bildiğini yaşardı.

117

118

Denge 

Beni severdi.
Yeterince mutlu olduğumu düşünür, güzel şey söylemez, hayatın adaletini sağlamayı da severdi

Varolma yarışının yorgunuydu artık ya; -başarının tadını almışlığından mıdır? bilinmez- ne kadar kaçmak istese de yarıştan kopamazdı
devam ederdi

(Çok hızlı olmadığından) Hep kısa yollar bulup kazanmıştı o güne kadar.
Kestirmelerin tükendiği gün
Devrimini erteledi
Herkesin yarıştan çıkmasını hayal etti
Olmadıkça kayboldu
Sinirlendi

Artık yerini bulamıyorum.
Nerede aramam gerektiğini bile bilmiyorum
Geçen Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ında görür gibi oldum
Bergman'ın Güz Sonatı'nda karşılaştık sanki
Bazen ıssız sokaklarda bazen kalabalıklarda değiyorum
Yolsuz izsiz rasgele
Sadece gözlüyorum
119

120

Yaş 

Koca adam bunu yapar mı? Deme. Yapar.
Bilmez misin? Her konuda farklı yaşta insan.
İlişkide çocuksun belki,
                    felsefede ergen,
                            anlayışta olgun,
                                   dostlukta ihtiyar...
121

122

Bağ 

O kadar yaşıyordu ki; günü bir turuna yetişemiyordu güneşin
Ve o kadar yaşıyordu;
Kedicesine!
Sokak hayvanıymışçasına
Hatta rüzgarı da yaşatıyordu içinde,
Hatta taşları yaşıyordu
Ama öyle yaşıyordu;
                      sanki hepsinin sorumluluğu üzerinde...
Öyle candan
Öyle kırılgan

Günü bir turuna yetişemiyordu güneşin
123

124

Ayna 

Çeşit çeşit dostluk var
Kimisi battaniyenin altı kara kışta
Kimisi bir ağaç gölgesi susuz yazda
Kimisi de
Bakanı güzel gösteren bir ayna
Hem yazda hem kışta!

125

126

Tanım 

Aşk bir taraftan ötekisi olmakken bir taraftan da insanın tek başına kendi derinliklerine yaptığı uzun bir yolculuk. Yön vermeye çalıştığında, çoğunlukla kaybolmaya mahkum.

Saygın varsa, aşk, tüm kusurlarını bağırmak, zayıflıklarını ilan etmek. Bu yüzden aşk korkularınla yüzleşmek.

Hayatın bilinen manalarindan biri sonsuzluksa; en çok aşktır sonsuz sanılan. Sonu bilinse de sonsuzluk olmayı beceren. Bu yüzden aşk, hayatın manası.

Aşk belki en çok, kurallara bir başkaldırı. Sınırsız, duvarsız, cesur. Her engellemeyi yıkan nedenselliği anında kuran şey, aşk.
127

128

Yeni 

(Kolay değildir)
Bembeyaz geldim
(Pislenmeye) 
Sana geldim
129

130

Hayalperest 

Okuduğum kitabın sayfalarına resmini koymuşlar!
Saçma.
Ne işi var onların orada?
Peki bu camdan yansıyan da senin yüzün mü??

Kırmızı ne yakışmış...
Gözlerin ne güzel...
131

132

Aşığın İlk Günü

I. 06:20

Ne oldu anlamadım
Güneş doğmadan kalktım
İçime doğdun.
Kalktım.

II. 06:40

Titriyorum sanki.
Sanki hastayım
Ben sana sarılıp öpmekten başka ne yapayım?

III. 07:30

Bir sürü izin var.
Hani var ya
Hastalık izni
Doğum izni...
Aşk izni de olmalı
Aşıklar sarılıp uyumalı

 

                                                                                                            (...devam )

 

133

 

IV. 08:00

Küs olduğum kim varsa mesaj attım

V. 08:15

Aynadan kendime bakıyorum
Yanımdaki boşluk...
ne büyük israf

VI. 15.40

Dün bir masa vardı aramızda
Büyüdükçe büyüdü sen konuştukça
Korkunç masa
Bilimkurguya çevirdi buluşmamızı.

VII. 16:00

Masa iyiymiş belli ki
Şimdi yollar
Köprüler.
Okul binaları hastaneler.
Bu kadarı fazla

 

134

 

VIII. 18:30

Deniz çalkalanıyor
Bulutlar ay'ı
Ardımdan gelen trompet sesi beni puslandırmakta
Notalar silikleştiriyor sınırlarımı
Sınırlarım dudaklarına karışıyor
Dudakların...

IX. 18:40

Bu vapur bugün de batmasın
Su kaldırmaya
Uçaklar uçmaya
Arabalar gitmeye
Elektrik akmaya
Işıklar yanmaya devam etsinler

X. 22:30

Yarın olsun hemen
Bugün artık göremem seni
Gözaltlarım çökmüş
Bir yatağa yatırsınlar beni

                                                                   

135

136

İlkbahar

Gözlerim kapadım
Sıcacık bir gülümseme dudaklarımda
Yeşilliklerini gezdim
Gün ağarırken kuş cıvıltılarını dinledim
Mayıs'ında güzelliğine ürperdim
Temiz, tertemiz havanı
Çektim içime

İçim 
         hep böyle kalsın diye

137

138

Tanım 

Şiir; kendinden taşanın yazılaması.
139

140

Kayıp 

Bazen kaybolmak sadece burnunun ucunu görmek
Sürekli, en kolay.
Hiç dinlenmemecesine koşmak;
Herkesle, 
     kan ter içinde,
                    soluksuz,
                           sırılsıklam.
Parçalarcasına ısırmak 

141

142

Kayıp II 

Bazen kaybolmak başını alıp yürümek umarsız
Ayakların prangalı gibi ağır
Kafanın içi bomboşçasına
Hafif, sıkkın

***

Ünlemi "amaan"
Cümlesi "Boşver."

143

144

Kayıp III (Öğüt)

Farkında olacakmışız
Öyle söylüyor hayat,
Koşmayı da savaşmayı da bilecek.

Farkında olacakmışız
Yapışacakmışız hayata
Tembellik musallat olmayacak
                            "sonra" demeyecekmişiz.
...Ama nefes de alacak
...Başımızı yastığa koyacak
...Gözlerine bakacakmışız.

Ama, olmazsa olmaz, omuz verecekmişiz
Olmazlarsa olmayız ya ondan!
Uyuyacak rüya görecekmişiz
Ve yine...ve yine...
Yüzümüzü yıkayıp uyanacakmışız.
Kaybolmayacakmışız.

145

146

Suçlu 

Bence o haklıydı
Oysa toplumun dışında kalmak suç ya;
Kabul.
Haklı ama suçluydu.
147

148

Şehir 

Şimdi geriye kalan
Şehirlerin pislettiği bir insan topluluğu;

Ucuz kurnazlıklar peşinde kendine bu beton yığın arasında yer açmaya çalışan,
Yeni öğrenilmiş ama kökleşmemiş davranışların kısırlaştırdığı,
Hayalleri, geleceği olmayan
Geçmişini kaybetmiş, tekleşmiş, 

Nefes alıp veren
               ve nefes alıp veren

İnsan...

149

150

Peer Gynt

Peer Gynt dünyayı dolaşır
Peer Gynt kendini dolaşır
İçi içime karışır
İçim içimle...

151

152

"Bu"

 

YOKLUK

Kalabalığın tam ortasında, derin bir karanlıkta el yordamıyla hiçlik bulabiliyorum ancak.
Tenime değenin gürültüsü  kulaklarıma gitmiyor.
Hem hep başkası değil mi seni bana tekrar hatırlatan?
Hayır.
"bu",
yokluk değil.

 

                                                                                                            (...devam )

153

 


GÜZELLİK

Eskiden tanışmıştık. Uzun süre beklemiştim.
Onca aylar...
Sonra yıllar.
Güzel mi güzel.
                 Tatlı da.
                      Gözlerinin içi gülüyor.
Yanımda.
Ama yok; "bu", güzellik değil.

 

KONUŞMAK

Zaman değişik bir kavram. Sözler genelde eksik.
4 günde ne konuşulmaz ki? 96 saat, bir sürü dakika.
Hiç bir şey.

 

154



TELEPATİ

İnsanlar telepati yapamıyormuş.
Laf...
O kısacık anlarda  onlarca yükü nasıl verdin ki o zaman sırtıma?


"SENSİZLİK, SENLİLİĞE OLAN İNANCIM"

"Sensizlik" çok saçma (abartılı) gelebilir.
Neydik ki?
Hesapladım; hayatımın %99,9'unda sen yokmuşsun.
                  Bugünü ve artık yılları da hesaba kattım.
                  Varken olmadığın anları çıkarmadım.
Ama inanç çok kuvvetlidir bilirsin.
Belki de tüm hayatımızı yönlendiren en büyük güç.
Yoktan var edebiliyor, öyle güçlü.
Yalnız tanrıyı da değil;
Bende seni, başkasında beni...

 

                                                                                                            (...devam )

155

 


UZAKLIK VE TEKLİK

"UzağıN yakın kılışı" bence bilim insanlarını ilgilendirmesi gereken bir konu.
Bildiğimiz fizik yetmiyor
                      "gidenin daha çok istenmesine".
Bir de aşkın tekyönlüolabilitesi de uymuyor fiziğe.
Fizikte sistemler hep çift yönlü;
Ya birbirlerini iterler, ya birbirlerini çekerler, ya alakaları yoktur, ya birinin verdiği diğerinin aldığıdır...
Bir oksijen atomuna gözü düşen bir karbon görülmemiş şimdiye kadar.
Ya da ne bileyim Dünya'nın Ay'ı, Güneş'in Dünya'yı sallamadığı olmamış.
Bunları bilim insanları değerlendirirler belki.
Ama daha önce hiç mi uzak kalmadım?
Ya benim platonik aşklarım?
"Bu", ne uzaklık, ne teklik değil.

 

156

 


BİTİŞ

"Bu",
Ne bir yokluk,
Ne ulaşılamaz bir güzellik isteği
Ne de uzaklık
"Bu",
Belki biraz konuşulmayanların eksikliği,
                                                          belki biraz inancım.
Ama tüm soruların cevabı;

"Bu"
yalnızca
"öyle".

 

157

158

Evlilik

1992'nin ilkbaharında, 
yemyeşil Küre dağlarındaki Sarıderesi Köyü İlkokulu'nun bahçesinde, 
bütün kış tek odalı evimizdeki sobanın üstünden eksik olmayan ıhlamuru bize veren gürbüz ağacın gölgesinde, 
her biri yurtlarından hep yüzlerce kilometre uzakta kalmış annem ve babam 
ve kedi yavruları gibi 
ya da iki küçük civciv gibi 
onlar nereye gitse peşlerinden giden ben ve ablam, 
güneşli, ılık bir hafta sonu günü, 
bir öğle vakti, 
annemin yaptığı cevizli kekler eşliğinde 
çay içiyor
bir yandan da şimdi tipini hiç hatırlayamadığım kocaman pilli kaset çalardan 
Zülfü Livaneli dinliyorduk. 

 

                                                                                                            (...devam )

159

 

Mavi etiketli Gökyüzü Herkesindir albümüydü sanırım
Uzun Boylu Cüceler şarkısını çocuk şarkısı sandığım yaşlarım. 
O gün bir Zülfü Livaneli'ye saygı duymayan kimse yoktu dünyamda, 
bir de Sezen Aksu'ya;
Onun da Şinanay'ı
Ne güzel çocuk şarkısıydı.


Yıllar sonra öğrendim 
Zülfü Livaneli ile Sezen Aksu'nun evli olmadığını. 
Şaşırmış, üzülmüştüm, 
Ne güzel, ne kadar uyumluydular oysa

160

161

162

Uğurlu

Moda sahilinde uçarak yürüyen uçan balon satıcıları
Taş kağıt makas oynuyorlar
Cazim bey apartmanında
Dans eden geyikler
Uçan balonları üflüyor
Satranç oyununda
1 taş
2 taş
Ve
Çok taş var
Satranç oynundaki taşlar, korkutmakta!
Belki de birlikte korkular yön verdi hayatımıza
Belki biraz bundandır güzelleştik
Bundandır güzelleşti birlikte sözler.
Çünkü ancak korkular ve yoksunluklar
Kırıyor dizleri
                       birliğe
Çünkü en çok yenilmeler
Olgunlaştırıyor
Kazanmayı bileni

 

                                                                                                            (...devam )

163

 

Uçan balon satıcıları Maçka'dan Beşiktaş'a yürüyor
Uçan balon satıcıları Bostancı'da
                                                sahilde gülüşüyor
Cihangirde dört dost buluşmuş
Kiki'rdemekte
Kadıkoy, doğuyla batıyı birleştiriyor

En çok senin sayende.

 

164
165

166

İlham

Düşünüyorum kim ne öğretti bana?
Öğretmek, alıp karşına konuşmak
                                            kelimeleri ağırlığınca birleştirmek değil.
Kimliğinle apaçık ortada durmak çoğu zaman.
Bir güzel insan
Ne zamandır diyeyim?
Hatırladığım sekiz'imden beri.
Tüm hoşluğu tüm naifliğiyle
                                   öyle durur ufkumun sınırlarında. 
                                   Hep başka yerlere götürür.
Ama hep mi güzel olur götürdüğü yerler?
Hep mi mutlu olurum? 
Ben çok şanslı insanım.

167

168

Naif

Ekmeği eliyle böler
Çorbayı kaşıklar
Orta sınıf çocuğudur
Üşür soğukta,
Sıcak bulur ısınır.
Yaşar

***

Sıcak gülüşünü özleriz
Bence'liğiyle inceliğinin savaşlarını izleriz
Delikanlı arayışları(nı)
Yalnız yol alışları(nı) severiz
Sevdiğimiz: kardeşimiz

169

170

Meslek

Bugün meslekteki onuncu yılım
Son on yılıma baktığımda meslekten bana neler buluyorum tam da bilemiyorum
İlk önce yoğun bir bunalımdı
Hiç unutmuyorum
Hayatımın sonuna kadar bu saatte uyanıp bu saatte eve gelecek yemek yiyecek ve uyuyacaktım
Meslek o aralar,
Sonraki güne uyanmak istememekti.
Neredeyse yirmi yıl boyunca istenen her şeyi hemen hemen eksiksiz olarak yaptığımda
Elime geçendi
Yoğun bir bunalımdı
Hiç unutmuyorum 

Büyüdüğümdü sonra
Artık ne seni doyuran ailen ne seni kollayan öğretmenlerin
Ne de
          çalıştığın kadar başardığın…
Önce o küçücük ofiste
Sonra oradan kaçıp kendimi attığım askeri koğuşta
Sonra o camdan plazada
Büyüdüğümdü 

 

                                                                                                            (...devam )

171

 

Gerektiğinde kötü olmayı da acımasız olmayı da denediğim
Uğrunda dayılarımdan yadigâr saçlarımı döktüğüm
Kimi zaman kanayarak öğrendiğim
Bazen de içimdeki çocuğu dindirdiğim büyüdüğüm…

Taa lise 1'deydi hatırlıyorum
Makine mühendisi olsam iyi olur demiştim
Oldu.
Öğrenebildiğim her kelimesini çok sevdim sonra
Bugün yine girsem sınava
Yine aynı bölümü seçerim.
Hatta hâlâ derslere bakıyorum ara ara
Maddeyi ve ilişkilerini öğrenmek
Matematik dilini bilmek,

Yalnız mesleğe mi?

Sosyolojiye de, sanata da
Psikolojiye de…
Ama en çok felsefeye: hayata…

 

172

 

İkinci yarısı nispeten daha renkliydi
Mesleğimin ilk on yılının.
Kendim olmama pek yardım etmese de
Dansın, müziğin, yazın’ın, yeni bilgilerin gerisinde
Elinden geldiğince
Hizmet etmekte
Değişik insanlar
Değişik ülkeler
Ama en çok da farklı bir ben’i
Bana göstermekte

                                 Haziran 2018
                                 Katar

173

174

Doğum Günü

Madem ki doğduk
(O yüzden)
Yaşıyoruz.
Kuş gibi
Ağaç gibi
Bir tekir kedi gibi
Başka bir sebebini de arasan
Hem var
Hem yok gibi
Sonra anlamlar buluyoruz
Sen gibi
Ben gibi
İkimiz gibi
Bir tekir kedi yumakla oynar ya
Öyle masum 
Onun gibi:
Öyle güzellikli

                                              

175

176

Barışık

En çok kendimle barışıkken seviyorum seni
İnsan önce kendini sevmeli

177

178

Es

Durmalar en şık hareketleri dansın
Esler en güzel notası şarkıların
Susuşlar en duygusal anı konuşmaların...

Dolu dolu boşluk dünya
Sarılsan
           sığmaz kucağına.

Sorarım;
Kendime,
               sana,
                      ona...
Bilinen mi anlam katar yalnızca?

179

180

Hayaller (Önerme)

En çok gerçeğe en yakın hayaller
                                           bütünlüyor bizi.
Belki de, şöyle bakalım;
Ne aşk, ne mutluluk, ne para
Amaç sadece hayallere sahip olmaktır.
Bu yalın ve eksik dünyada
Kendini tamamlayamayan insan
Ancak hayallerle
"bütün"leniyordur.

"Hayal kırıklığı" deyimi belki de bu yüzden bu kadar güçlüdür
"Hayalleri yıkılan"a belki bu yüzden bu kadar üzülürüz
-ya da kapitalizm bu yüzden -,
hayal satıyordur
en çok.

181

182

Gün Batımı

Gün batımını romantizminden sıyırdığımızda, yani gün batımı sadece kendisi olduğunda, yani yaşanan çağın gereği kafamızda bir aşkı, bir kaçışı, bir umudu (...) baskın olarak uyandırmadığında, geriye kalan şey salt bir güzellik oluyor: Yaşadığımız bu dünyanın-evrenin güzelliği.

Milyonlarca yıl böylesi renkler ile evrildiğimizden, gün batımını belki de bir parçamız, yokluğunu yoksunluğumuz diye düşünmemiz gerekir. Aslında günbatımının renklerini hepimizin(!) güzel bulması da muhtemelen bu nedenledir. 
Bu güzellik artık yeterince ulaşılamadığından, az bulunan ve ihtiyaç duyduğumuz her şey gibi, mistik ve romantik bir hava ile yüklü. Oysa en temelinde gün batımını izlemek yemek yiyip doyma hissiyatına daha yakın. Ve bu durum da doğayla ne kadar yapışık olduğumuzun, bu büyük sistemin yalnızca küçücük parçaları olduğumuzun bir göstergesi.

Sanki bir mesaj taşıyoruz hep beraber;
                                    bir yerden ve bir zamandan,
                                                   başka bir yere ve zamana... 

183